Prof.Dr.Kuvvet Lordoğlu (Kocaeli Dayanışma Akademisi) : Bir Dönemin Anımsattıklarına Kısa Bir Bakış…

Her yazının en az bir okuyanı vardır. Ancak bu yazı günlük gazete için ise okunma halinin bir günden uzun sürmesi zor olur. Şayet yazı bir dergide yayınlandı ise yazının okunma hali biraz daha uzun, yazı kitap haline gelebilirse, kalıcılığı diğerlerine göre daha fazla olur diye düşünürüm. Yazar yazısının hiç okunamadığını bilse bile, yazısında kaleme aldıkları fikir dünyasının sokaklarını belirli bir zeminde tartışmaya açmasıdır.

Bu yazının da belirli bir konuda yazarın naçizane düşüncelerimin açığa çıkartılmasından öte bir anlamı bulunmamaktadır.

Mevcut AKP hükümeti, demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, hak ve özgürlükler, laiklik gibi modern kurum ve değerlerden, eğitim, sağlık, kentleşme, sosyal politika, istihdam, dış politika gibi uygulama alanlarına kadar birçok konu ve alanda önemli değişiklikleri gerçekleştirdi. Bu değişikliklerin kimlerin lehine, kimlerin aleyhine sonuçlar doğurduğu üzerinde durmadan sadece değişiklikler olduğu saptayarak ilerleyelim. Bu nokta, mevcut AKP iktidarının, Türkiye’nin son 15 yılına damgasını kalıcı olarak vurduğunu ve bu durumun mevcut iktidarın değiştiği durumda bile bir süre daha etkisini sürdüreceğinden hiçbir kuşku duyamamaktayım. Sadece bu nedenle bile mevcut iktidarın ve uygulamalarını tartışmanın ve eleştirmenin gerekli ve zorunlu olduğunu düşünüyorum. Ancak, bu kısa yazı içinde on beş yıllık bir iktidarın bilançosunu çıkarmak elbette mümkün değil. Bu nedenle toplumu etkileyen bazı çarpıcı sonuçlardan ve gelecek beklentisinden bir nebze söz etmenin okuyucu açısından daha anlaşılır olacağını düşünüyorum.

AKP dönemi üzerinde birçok yazı, makale, hatta tez bile hazırlandı. AKP dönemi sonrası da bu tür çalışmalar yapılacağını düşünüyorum. Mevcut dönemin içinde o dönem üzerine yazılanlar, dikkate alınsa bile, belirli bir nesnellikten uzak kalma ihtimali yüksektir. İçinde yaşanan dönemi tam olarak değerlendirilmek için olguların sonuçlarının çıkmasını beklemek gerekebilir.

Yakın tarihten bir örnek vermek gerekirse, aklıma ilk önce 6-7 Eylül 1955 olayları gelir. O tarihe tanık edenlerin anımsayacağı gibi ilk etapta duyulan ve tepki gösterilen olgu Mustafa Kemal’in Selanik’teki evinin bombalanması gibi abartılı bir haber üzerine çıkmıştı. Ancak aradan zaman geçince geri planda yatan olgunun İstanbullu Rumların burayı terk etmeleri temeline dayalı bir “derin devlet” uygulaması olduğuna ilişkin birçok bilgi ortaya çıktı. Ama sonuç değişmedi. İstanbullu Rumlar Türkiye’yi terk ettiler, kendi topraklarından bir kez daha koparıldılar ve kalanları fakirleştirdiler. Benzer olaylara yakın tarihimizde sık olarak rastlayınca, esas olanın çoğu kez görüntüden daha farklı olduğunu kavrıyoruz. Muhtemelen olayın geçtiği dönemde o döneme ait yazılıp çizilenlerin kesin doğrular olduğuna ve gerçeği yansıttıklarını düşünen birçok kalem sahibi vardı. Özetlersek içinde yaşanan dönem üzerine yapılan her türden yorum ve değerlendirmenin belirli bir sınır içinde gerçek durumdan uzaklaşması kuvvetli bir olasılık olarak düşünülmelidir. Bu nedenle eski deyimle “suların durulmasını beklemek” bazı durumlarda iyi sayılabilecek değerlendirmelere imkan tanıyabilir.

İşte belki de tam bu noktada 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası üzerinde durmak yerinde olacak. Üzerinden henüz bir yıl geçmiş bir olayın çok farklı tezahür eden yorumları, tartışmaları medya üzerinde devam etmekte ve bu malın çok sayıda alıcısı bulunmaktadır. 20 Temmuz’da OHAL’in ilan edilmesi ile yeni bir dönem başlamıştır ve halen sürmektedir. Elbette yaşanan bu dönem içinde yapılan değerlendirmelerin de ciddi önemi bulunmaktadır. Darbe teşebbüsünün oluşumundan, yapanların açıklamalarından, iktidarın ve muhalefetin ayrı ayrı değerlendirmelerinden net bir düşünceye veya kesin bir kanaate varanların, konu üzerinde en az düşünenlerden oluştuğunu görüyoruz. Ortalıkta kısmen net gözüken tek unsur şimdilik kaydı ile darbe teşebbüsünün silahlı kuvvetler içinde daha önceden örgütlenmiş Fetullahçı bir örgütlenmenin gerçekleştirdiği olmaktadır. Sadece bu kadarının bile ilk günlerde konu üzerine yazı yazanlar üzerinde bıraktığı kuşkuları anımsayabilirsiniz. Elbette bu darbe girişimi toplumun birçok kesimi için gerisinde bir çok cevapsız soru bıraktı. Hal böyle iken bir başka nokta da toplumun sorgulamaya alışık olmayan ve çoğunluğunu oluşturan kesimlerince tartışmasız benimseme eğiliminde olmasıdır. Burada mevcut benimsenmenin gerekçesi olarak öne çıkan çerçeve, toplum tarafından kabullenmiş olgulara ters düşmek biraz akıntıya karşı yüzmek olarak değerlenmekte, anlamsız oluşuna dair birçok iddia ileri sürülebilmektedir. Vasatı her zaman öne çıkaran aykırı sayılan düşüncelere uzak durma düşüncesi, farklılığı ve çeşitliliği en başından reddetmeyi de beraberinde getirmiştir.

Böyle bir toplumsal yapının temel taşları itirazı, eleştiriyi ve hoşgörüyü kabule de yanaşmamıştır.

Son olarak bir başka nokta da AKP iktidarı dönemi içinde yetişkin olmaya başlayan geniş bir genç grubun farklı bir seçenek ile karşılaşmadığından olsa gerek, olanı aynısı ile kabule daha fazla eğilimli olduğunu düşünmek de mümkün. Bunu destekleyen İslami bir dünya görüşü ise zaten mevcut iktidarın kurmaya çalıştığı en önemli siyasal aygıtlarından biridir. Evrim teorisinin ders kitaplarından kaldırılışından, cihat fikrinin aktarılmasına kadar eğitim alanında yapılan bir dizi değişikliğin sonuçları uzun dönemde karşımıza çıkmaya aday gözüküyor.

O halde ile başlayan “meli”, “malı” ile biten cümleler bu tür kısa bir yazının okuyucularına iyi gelmeyeceğini bilerek, bazı saptamalar ile bu yazıyı noktalamak istiyorum. Öncelikle AKP’li yılların döneme ciddi olarak şekil verdiğini ve bu yeni şeklin bir süre daha etkisini göstereceğini düşünmek mümkün. Özellikle 2016 yılı 15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL rejiminin, başta anayasa değişikliği referandumu için çıkış yolu arayan bir iktidara çok önemli mevziler kazandırdığını görmüş olduk. Darbe girişimi gerekçe gösterilerek, 1 yılı aşan bir OHAL dönemi yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. OHAL koşullarında başkanlık sistemine geçişi sağlayan anayasa değişiklikleri için referanduma gidildiği de bilinmekte. Referandum sonucunda da, toplumun en az yarısının “hayır” demesine karşın, yürütme yetkisinin cumhurbaşkanında toplandığı, cumhurbaşkanı kararnameleriyle yasama yetkisi açısından güçlendirildiği, tarafsız cumhurbaşkanlığından partili cumhurbaşkanlığına geçildiği, cumhurbaşkanının yüksek yargı üyelerinin atanmasında ayrıcalıklı bir konuma geldiği bir başkanlık sistemine geçilmiş durumda.

Özetle, bu dönemde devletin vatandaşlar üzerindeki hegemonyasını arttıran ve iktidarın gücünün konsolide edildiği bir sistem/rejim değişikliğine doğru gidilmiştir. Bu değişikliklerin önemli ölçülerde demokrasinin önünün tıkanmasına yol açtığını görmekteyiz. Bir barış bildirisini imzalayan üniversite hocalarının çoğu bir gecede sahip oldukları bütün sosyal ve ekonomik hakları kaybederek, bir şirket elemanı gibi kapının önüne konulmuştur. Benzer durumun tarihsel olarak 1950’lere kadar süren tek parti döneminde ve 1980 askeri darbesi sonrası rastlanmış olduğunun da altını çizelim. Ancak burada en önemli farklılık, niteliği itibarı ile demokratik kurumlar varlığını korur gibi görünseler bile erk ve yetkiler en tepede toplanmış durumdadır; toplumsal kısıtlamalar azalmayıp artarken paternalist devlet anlayışı ile birlikte yeni dengeler kurulmaya başlanmıştır. Ayrıca demokratik ülkelerde rastlanmayan biçim ve tarz da devletin güçlenmesi ve erklerin tek elde toplanmasına daha fazla gayret edilmektedir. Bunu gerçekleştirecek politikalar için sadece toplumun farklı kesimlerine yönelik rant ekonomisinden yararlanılmamış, muhafazakar ve dini referanslarla sosyal yardımlar da devreye konulmuştur. Gerçekten bakıldığı zaman, AKP iktidarı döneminde sosyal yardımların çeşitlendiği ve sosyal harcamaların yükselişe geçtiği bir dönem olmuştur.

Sonuç olarak AKP, sosyo-ekonomik sorunların büyüdüğü ve bir ekonomik kriz sonrasında iktidara geldi. İktidarda kalmasını sağlayacak toplumun sosyo-ekonomik açıdan mağdur kesimlerine yönelik politikaları fark etti ve buna yönelik düzenlemeleri zaman geçirmeden uygulamaya soktu. Bu yönde yapılan harcamaların yıldan yıla arttığı görülmektedir. Bu yardımların GSMH içindeki payı hala yetersiz olmasına rağmen bunların bir hak değil bir lütuf ya da sadaka olarak sunulması bireylerin mevcut iktidara olan bağımlılığını arttırıcı bir unsur olarak düşünülmektedir.

Sonuç olarak, 2002’den bu yana süren iktidar dönemi ile AKP’nin sürdürdüğü İslami, kapitalizm ve araçları bir ölçüde kendine özgü ideolojik-siyasal duruşunu daha belirgin hale getirmiş oldu. Bunun sonucu başta demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, laiklik, medya özgürlüğü, dış politika gibi birçok konuda toplumun önemli bir kesiminin kaygıları ve kuşkuları artmıştır. Bugün izlenen bu politikaların iktidar çevreleri tarafından reddedilse bile Cumhuriyet dönemleri boyunca süren batılılaşma-modernleşme ilkelerinden farklı bir yöne doğru evrildiğini söylemek abartılı olmayacaktır.

İşte tam bu noktada toplumu oluşturan kesimlerin arasında ortaya çıkan farklılıkların ve bölünmelerin ciddi oranda arttığını da görebilmekteyiz. Müftülerin nikah kıyma yetkisinden, kadınların giyim biçimlerine yapılan fiziki müdahalelere kadar kutuplaşmanın tehlikeli boyutlara ulaştığını izlemek mümkün. Büyük yatırımlara, açılan yeni üniversitelere verilen adların gelenekselliği savunma adına ilan edilirken, aslında sadece Osmanlı dönemine duyulan hayranlığın tezahürleri olarak değerlendirme safiyetinde değilim. Özetle modernleşmeye dair farklı duruşları gösteren bir bölünme hızla yaratılmaktadır. İktidarın bütün organlarının bunun farkında olmasına rağmen ısrarla sürdürmesinin altında yatan nedenlerden biri de en üst makam tarafından sürekli tekrarlanan güven oluşturma duygusu olduğu düşünüyorum. Bütün bu gelişmelerin gelecekle ilgili toplumsal kaygıların ana gerekçeleri olması bireylerin önemli bir bölümünün ‘önünü görmesini’ engelleyerek, geçici körleşmeyi getirmektedir. Körlük ise her halükarda bireylerin diğer organlarından birinin görme yetisi yerine geçmesini sağlar. Bunların çözüm olup olamayacağı elbette önümüzdeki günlerde görülecektir.

 

PAYLAŞ